25 Temmuz 2015 Cumartesi

48 SAATLİK BOHEMYA; PRAG

03:19


kozel-cek-birasi
Bohemya dediğimiz kültür/uygarlık aslında sadece sanatın belirli alanlarında ve yaşam tarzlarımızda canlılığını koruyan; yüzlerce kez ölü ilan edilip yine küllerinden doğan bir modern efsane aslında. Prenslerin kralların himayesine girip hanedan için sanat yapmak yerine, toplumsal çalkantıları öngören, yoksul, anlaşılmamış ve yalnız dehalar olmayı tercih edenlerin efsanesi.
Nesiller boyunca genç sanatçılar için, kıt kanaat bir yaşam süren bu asi, aykırı figürler, aylak çapkın ve sarhoşlar, unutulmak ve ölmek pahasına şanlı bir hayat sürme hayalini canlandırmışlar.  Edebiyatta ve basında, tiyatro ve operada aktarılan Bohem hayat tarzı, hızla popülerleşerek kolektif hafızaya böylece kazındı.
Günümüzde belki yaşam tarzlarımıza ya da hayata karşı duruşumuza yansıması olabilecek ancak bunun ötesine geçemeyen bir kavram olan bohemliğin doğduğu, büyüdüğü ve coğrafi olarak yerleştiği toprakları dolaştık bu ay.
Size sadece 48 saatiniz olmasına rağmen Prog’ın tadını nasıl çıkarabileceğinizle ilgili birkaç ipucu verdik. İki gün süreyle bu kavramsal bohemliği size yaşatacak bir rota önerimiz var; hazırsanız başlayalım;
prague agharta jazz club 3
  • Bir gece keşfi: Old Town ve Caz
Prag eski şehir merkezine geldiğinizde, Disney’in meşhur Külkedisi şatosuna ilham verdiği söylenen Tyn Kathedrali’ni, 12 havarinin saat başı ufak bir yürüyüş sergilediği ünlü Astronomik Saati, muhteşem armalarıyla Belediye Sarayı’nı, özetle Prag’ın eski ihtişamını, alanı dolduran pek çok turistle birlikte aynı anda göreceksiniz. İşte bu yüzden siz en iyisi bu masalsı atmosferin tadını, nispeten daha az turist yoğunluğu olan gece saatlerinde çıkartın. Kaldı ki bu sayede Prag’ın meşhur canlı caz performanslarından birini de izleme şansı bulabilirsiniz. Belediye Sarayı2nın hemen karşısında, 14. yy’dan kalma bir mahsenin içine konuşlanmış, akustiği kulak okşayan Agharta Jazz Club’da canlı müzik 21:00’de başlıyor; dinleyiciler ise çeşitli yaş ve milletten. Şayet Agharta’da aradığınız atmosferi yakalayamazsanız, Tyn Kathedrali’nin hemen arkasında, birkaç basamak inerek ulaşılan Ungelt’e uğrayabilirsiniz. Ungelt’de caz ve blues çalan uluslararası müzisyenlerin performansı 20:00 gibi başlıyor. Müziğin yanında bir çılgınlık edip orijinal Çek Absinth’i ile hazırlanmış kokteyller denemek isterseniz, Ungelt size epey enteresan seçenekler sunmaya hazır.
dancing-house-prague-prag-praha
  • Nehir kenarında sıkı bir yürüyüş: Dancing House

Prag’ın ihtişamlı barok, art nouveau ve gotik mimarisi içinize ufaktan da olsa bir kasvet verir de, modern bir şeyler görmek isterseniz, sizi Vlado Milunić ve Frank Gehry tarafından tasarlanan “dans eden bina”ya bekleriz. 1992 yılında tasarlanıp, 1996’da bitirilen bina, 1945’te Amerikan bombardımanı sırasında yıkılan bir evin yerine yaptırılmış. Hollanda bankası ve bizzat dönemin devlet başkanı Vaclav Havel tarafından desteklenmiş proje, zamanında “Prag’a yakışır mı?” diye epey de eleştrilmiş. Çekostovaktaya’nın kominist rejimden parlementer domakrasiye geçişini sembolize etmek için ying yang modeli tasarlanan bina, sonradan Amerikan dansçılar Ginger Rogers ve Fred Aster’e benzetilerek, popüler kültüre Ginger ve Fred olarak geçmiş. Bu zevkli mimariyi görmeye giderseniz, aynı zamanda bina içindeki Art Salon S’teki bir sergiyi ziyaret edebilir, ya da binanın çatı katındaki nehir manzaralı restoranı La Perle’de keyif yapabilirsiniz. (Rašínovo nábřeží 80 – Prag 2)
tretters-bar-prague-prag-praha
  • Kokteyl gurmesi olmaya gidiyoruz: Tretter’s Bar:

Prag eski şehir merkezinden sadece birkaç sokak ötede karşımıza çıkan Tretter’s, 90 yıllık bir aile mirasının ve barın sahibi Micheal Tretter’ın Prag’a bir hediyesi. 150’si klasik, 50’si ise bara özgü tam 200 çeşit kokteyl deneyebileceğiniz bu barda, sadece barmenlerin çalışmasını izlemek bile başlı başına bir deneyim. Tretters’s dünyanın en iyi barları sitesinin 5 yıldız verdiği, yaş ortalaması 30 üstü, duvar resimleri, ahşap dekorasyonu ve puro barıyla aynı zamanda 1930’ların Manhattan yahut Paris barlarının havasını yaşatan bir mekan. Ama hemen endişelenmeyin, taze meyvelerle yahut kremalarla hazırlanan bu leziz içecekler, gece sonunda el yakmıyor. Hem yaksa ne çıkar? Prag’da gece kışın sıfırın altında, bir yürüyün hemen geçer. (V Kolkovni 3, Praha 1, Old Town)
fft16_mf3039904
  • Kaynağından bira içmek için Kozel Fabrika turu

Alé ile Lager arasındaki farkı, bira aromasında şerbetçi otunun önemimi ve biranın neden üstünde kalın, leziz bir köpükle servis edilmesi gerektiğini merak ediyor musunuz? Tüm bu meraklarınızı, birbirinden özel bira çeşitlerini tadarak ve 18. yy’dan bu yana hizmet veren bir bira fabrikasını gezerek gidermek için Prag’a yarım saat mesafede Kozel fabrikası sizi bekliyor. “Kozel” Çekçe’de keçi demek. Bu meşhur Çek birasının sembolüne ilham olan keçiyi, fabrika turunun sonunda ziyafet etmek de mümkün üstelik. (Gerçi yeni işe alınan keçimiz biraz asabiymiş, belki bu mühim memuriyetini daha ağır başlı bir keçiye devretmesi gerekecekmiş.)
Kozel fabrika turu, yalnızca geleneksel olarak üretilen Çek birasını yakından tanımak için bir fırsat değil. Fabrikayı gezdikten sonra yine fabrikadan taze taze gelen pastorize yahut filitre edilmemiş biralar eşliğinde, Çek mutfağına gömülebilirsiniz. Fabrikadan hemen birkaç adım uzaklıktaki geleneksel Çek restorantı Kozlovna Velke Popovice, özel sosunda her türlü et, patatesin envai çeşidi ve yine bolca biranın denendiği, insana “Game of Thrones’da taht sahibi” hissi yaşatan bir mekan. Kozel 11 eşliğinde, Çek’lerin ünlü gulaşını ve sipiral kızartılmış patateslerini özellikle burada denemenizi önemle rica ediyoruz. (Pivovar Velké Popovice, Ringhofferova 1, Velké Popovice)
kozel-cek-birasi
  • Kafka ile bir öğle üstü:
Muhteşem Karl Köprüsü’nü (Karlův most) yürüyerek geçip, hemen nehir kenarındaki Kafka Müze’sine doğru ilerlerseniz, yol boyunca sizi onlarca heykel selamlayacak. Öte yandan bu köprüden atılarak hayatına son verilen aziz Nepomuk’lu Joh’un röliyeflerine dokunarak dilek dileyen insanlar göreceksiniz. Ve nihayet Kafka Müzesi’nin önüne vardığınızda karşılaşacağınız iki hareketli ve fıskiyeli heykel, size Prag’ın neden bir sanat kenti olduğunu bir daha hatırlatacak.
Kafka Müzesi, yaşamının çoğunu Prag’da geçirmiş yazara bir saygı duruşu niteliğinde, labirentler şeklinde tasarlanmış. Kafka’nın bütün eserlerinin ilk baskıları, el yazmaları, mektuplarını incelemenin yanı sıra, müzeyi gezerken tadacağınız atmosfer ile Prag’ın sanatçının eserlerine nasıl tesir ettiğini anlamlandırma fırsatınız olacak. Sergi sonunda hem gördüklerinizi sindirmek, hem de nehir manzarasına karşı şık bir yemek için fazla uzağa gitmenize gerek yok. Müzenin yanıbaşında bulunan Hergetova Cihelna, özellikle eklektik menüsü ve Prag manzarası ile romantik ve havadar bir mekan. Mürekkepbalıklı risotto’dan, deniz tarağına, özel sosu ile servis edilen ızgara ahtapot ve somona tam not verebileceğiniz restorantta, yaz aylarında, terasta Prag şehrine doğru kadeh kaldırabilirsiniz. Bizim gibi kış ziyaretçisi iseniz de üzülmeyin. Prag cam kenarından izleyince de güzel. Üstelik mekanın manzaralı barında sigara serbest.
Fotoğraflar için; sevgili Ferhan Talib @iconjane ‘e teşekkürü bir borç biliriz.