Hayatınıza farklı bir bakış açısı katmak istiyorsanız, size bir tavsiyemiz var: Pera Müzesi’ne girin, bir bilet alın, asansöre binin ve 5. katta inin. Sağ tarafınıza döndüğünüzde, neredeyse 3 metre uzunluğunda incecik, hayal gibi bir heykel sizi karşılayacak. Bu ince, uzun, siyah heykelleri dünya gözüyle görmem ilk değil. Yıllar önce gerçekleştirdiğim bir Nice seyahatinde, Antibes’deki Picasso Müzesi’nin denize bakan terasında görmüş, başından ayrılamamıştım.
Giacometti’nin Pera Müzesi’ne geldiğini duyunca da ziyaret etmek farz oldu.
Giacometti, yeni izlenimci ilk yapıtlarından, post-kübist ve gerçeküstü eserlere yönelmiş bir sanatçı. O hep, Paris’te bulunan küçük atölyesinde gerçeği olduğu gibi değil, “kendisine göründüğü gibi” betimledi. Çalıştığı başlar ve ince uzun figürlerde anlam arayışına girerseniz, açıklaması tam olarak budur.
Upuzun ve kırılacakmış gibi gözüken o incecik bedenlerin duvara vuran gölgeleri insanın içini ürpertiyor… Giacometti’nin heykelleri arasında çekilmiş olan atölye fotoğraflarında ise eserleriyle bir bütünlük içinde olduğu kolayca fark ediliyor. Sergide, kariyerinin başlarında yağlıboya ile resmettiği aile bireylerinin yanı sıra, gördüğü şeyi asla elde edemeyeceği korkusuyla çizdiği resimlere de yer veriliyor.
Çağdaşlarının Alberto Giacometti yorumları
Bir başka “gerçeküstücü”, hatta bu akımın babası sayılan Andre Breton, Giacometti’ye sorar: “Sanat Nedir?” Giacometti’nin cevabı ise şöyledir: “Su kabının içindeki beyaz deniz kabuğudur.”
“Heykeller, sanki çok uzaktaymışlar gibi, son derece geriye çekilmiş bir ufuk çizgisinden üzerinize doğru gelmekle kalmayıp, aynı zamanda, onlara oranla nerede durursanız durun, ne yapıp edin, onlara bakan sizin aşağıda kalmanızı sağlıyorlar.” diyor tiyatro oyunlarıyla tanınan Fransız sanatçı Jean Genet.
11 Şubat’ta Pera Müzesi’nde açılan Alberto Giacometti sergisini, 26 Nisan tarihine kadar ziyaret etmek ve bu sıradışı heykeltraşı tanımak mümkün.
